18 Ağustos 2025 Pazartesi

kanadı yaram
bir yılgın yolun sonundaki karanlıktan battı diken
    tükenmiş günleri dökerken gözlerinden

sen bilmezdin, ben de çok ağladım
içim ateş, gözlerim yaş
ağarken kömürkara bulutlar göğümde
    soğudu yaşam istekleri
        yavaş yavaş

bir takatsiz güneş belirir anbilmez günlerimde
     geceleri aksilendirir
basar sarıdan bozma çiçekler teninden esmer akşamüstlerini
gözlerinde mehtaptan çizgiler 

sallanır durur hayâl dediklerim bilinmezliklerin içinde
koca koca zamanlar geçmiştir günbilmez ellerimde, ben inatlarıma yenikken
yanakların şimdi iz izdir
    kurumuş hatıralar
devrikken ayak uçlarımda bin parça sayfalar

10 Temmuz 2025 Perşembe

sana doymayı bir ziya sandım yıldızlardan düşmüş perçemine inat
kıvrılmış köşelerden çıkmışsın karşıma, bir inceliğin büklümlerinden
kadehleri devirmişim birbiri ardı sırasız ve sayısız batan güneşle
    ve nice dalgınlıkların kucağında deniz kenarsız, ay doğumsuz geceleri
uzaktan alakasız görünen bir bütünün, yakından pek samimi parçalarıydık
parçalandığımız her günün batım ve doğum saatlerinde uzak yakın demeden bakardık birbirimize
eskirdi el çizgilerimizde pek çok an, ellerimiz buluşamadan

kim verdi bana bu aklı
    ve dedi
"onca çirkinlikler ortasında sen bir başkasın"
 
açılmış taze yaralardan gülümsüyor kancık bakışlar
derme çatma kondular ve hayâdan uzak sokaklardan geçerken ederi arşıâlâdan yüksek mavi taş olgunluğu sermişim üstüme ve çekip çıkarmayı zul saymış, ahdetmişim kara düzen yeminleri
etrafta sayısız insan ve ben içlerinde en içkini
kimi masalarda adım dolanmış kim zaman
feci tatsız uykulardan salınmış da düşmüş koca koca kederler
    sabahın en huzur saati dediğim anlarında -ki zaman zaman eserdi serin bir rüzgar-
atıl ānlardan kalma uğultular var 
    hayaletleri izbe köşelerden vurdukça vurur bana
haylidir görmedim kara gözlerinde ay vururkenki savaşımı
kırık köşebaşları, ar yüklü bulutlar ve sineme sensizliği çeken kaldırımlar
 
yadırgar oldum yıldızsız geceleri

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Koca bir imkansızlığın ortasında
     en çok kendimle çaresiz hissediyorum
Dolmuyor bu içimin boşluğu, çoğalmaya başlıyor kırılan ilk yerinde
Kimi koysam
    yetmiyor, bu boşluğu doldurmaya
Neresinden tutsam da çeksem bilememezliklerimi

Çok yıllık anılar tek kalemde silindi, kâr edemedim
Gönlümün zindanında Nemrut’tan el almışlar -var-

Çok yıl eksildim hayatından
Elinden tutmama izin ver

                   Esmer bakışlarında yalan uykulara kanıyorum
                   Çekili gözlerde iki dirhem bir sürme
                   Ne olursun bakma bana öyle

Ah
Uzadı günler ve hüzünler 
Bulutlarım senden sağanak
     çağırır beni uzaklara
Hissetmeyen ellerimle arıyorum bıraktıklarını
     içim yorgun

Uzun sürdü çığlıklarım, ardından güneş battı

2 Temmuz 2025 Çarşamba

kararmış yarım ve kesik dağlardan doğan güneş

günler kepaze

etme, bulma dünyada bir şey

dört köşelerden dönersin umarsız ve kaldırımsız yollardan siner sünepe hevesler

körlüğüne çare değil dağ başlarında moraran çiçek


hülasa,

    tepelerde bir sicim ot bitti

yandı ciğer külsüz

ve toplandı tüm cankurtaranlar bir ağızfısıltısız

ben duydum pek koptu tufan

    yaşamında hayatın, kör gözler önünde


saça saça günden demetler ak kollarında

    ve gerdanında sümbül coşmuş ovalar varken sen

pek bir maharetle tutuşturdun kendine beni


pek sevdim 

    anlamını bildiğim kelimeleri ekleştirirken anlamsızlığıma 

        seni

ki ondan sonradır dünya hengamesinde bir yer edinişim

    kaygılardan zamanları terk edişim


buluttu özlem kimi yağmur sağanak

    kimi kaskatı kesilmiş hatıralar

kimi yaslı baykuşlar ağmış göğüme

    kimi kanatları ay gibi yasemenler


tersine dönende alem

    geceler güneş açtı ve günler ay

sönüyor tüm 

    senden uzak düşmüş yıldızlar


takıp takıştırmışsın yine aldan yeşilden tülleri

baharın geldiğini bildim

gözlerinden yorgun yaşlar düşmüş 

    birkaç umutsuz günden kalma

kiraz çiçeklerinden kolyeler gerilmiş kimi gün kararan sinen üstünde

alın al ama korun kor

kimi yakarsın kimi yıkar

    

bilmezsin sana en çok gülmeler yakışır

    ne ekşiyen küller 

        ne küsen ümitler


27 Haziran 2025 Cuma

 can yakan bir ses tonu nasip etmemiş bana Allah


Duydum 

     eski şarkılardan günler örmüşsün kendine

Ruhun çürümüş, geçmiş fotoğrafların yanık dünlerinde


Becerilemeyen onca işin kısır dönmeleriyle solmuş hüznüm

Bir fotoğrafsızlığın özlemiyle ben de yanmışım

Kayıp gitmiş onca ova ve bulut aşinalıklarımdan gayba

     ve tutmuş kolumdan yabancılığın beş parmağı


Kararmış geceler 

 yahut

     fotoğraflardan bana bakarken sen


Dallarda

     yanlış uzamış

          noktalayan virgüller ve hece aralarında onlarca ses 

Okumaya çalışmaktan seni, yorgun düşmüş başım

Aramız bakışsızlıktan bir yol

 

Sesimdeki acılığa kanat germe 

Sensin dillerden düşmeyen 

-ah bir düşsen-

Bir düşsen dillerden

     benim takatsiz omuzlarıma

Senle güneş batımsız kıyılarda can yakan oyunlar oynarız

Deniz, senden ilhamlarla küser aya

Binlerce şarkıdan silinir mehtap kelimesi

Kaybolur kayıkçılar deryada


Güneş doğum saatidir, bir adam çıkar 

     Eli kulağında başlar okumaya 

Sesi can yakar

Kuş uçumsuz köylerde özlemlerimi duyarım


14 Haziran 2025 Cumartesi

kalbim kaşınıyor

uzandım, sol mememden aşağı kaşıdım şöyle bir

ama ne mümkün ki o kaşıntı

    geçmedi

düşündüm neden geçmedi

daha da kaşıdım

inat ettim... daha da

sol yanım epey kızarık şimdi

kalbim kaşınıyor 

etimde açılacak yaraların habercisi


yarıldı gece ortadan ikiye

    -ki bilirsin, ortadan yarılmaların sonucu hep iki olur-

ne ay ne yıldız 

    ne karanlığıma ne korkularıma çare olmadı

adım adım sayıklarken ismini

kalbim kaşındı.

kaşıdım

adın çıktı hüzne

battım biraz daha gecenin karanlığına

ay elimden tutmadı

yıldızlar uzak ihtimâl

âh şimâlden esen rüzgâr

uzun zamanlar harelendi senden ayrı.

kımıldadıkça 

                        kalbim kaşındı


ne garpta ne cenupta

kurumuş dallara renk gelmedi

                                                   -sen-

                                                              canevimden çıktığından beri


az kaldı şafak söke

ben elimde bir tırmık

    kanata kanata kabuktan bir yarayı

aldım başımı senden âzâde çatlayan ellerimden tellere, saçlarından gördüğüm beliklere özenerek

    dert ördüm ilmek ilmek


çıkamam

                                             beni girdaplarcasına 

                 içinden

                                bu işin


arıymışım bir.

    dikenden medet ummuşum

esmer akşamüstlerinde kendime zehirden bir   

        sofra kurmuşum


kaşındı kalbim bir zamanlar bir zaman -ölçmediğimden süreyi malum-

kızardı güneş sol mememden aşağı kaynar sulardan ırak

yandı kandiller, hayâdan kurak kalmışlığın gölgesinde


kalbim kaşındı

    kelimelerin ilk anlamlarından yola çıkarken -sonlu çağrışımlar içinde kıvranmak kaydıyla-

limanlar arası

ya da

limonlar arası


boca ettim geceye şimâle batmış kutbun yıldızını

kutuplardan şimdi ekşi sular akar

dünyanın tam da burasında

    kösteksiz saatler durur ve kutuplaşmış ayılar bana bakar

-on dört bin kilometredir bu bakışın mesafesi-

kutuplardan şimdi ekşi sular akar
















7 Haziran 2025 Cumartesi

hiç bakmadığım gibi bakıyorum sana

ay ışığı vurmuş gece yarısı 
    gün görmüş batan güneşe nispet 
nice güzellikler telef etmiş gözlerimde
    bir ince yara gibi 
kılcal kılcal açıldın

bakışında bir ima var
bakışımda kaçış var
bir oyunun içinde ikimiz de çocuk
ama
ardımızda hayat artıklığı

şimdi sokul bana uzak uzak
içim ısınsın köşe bucak kaçmaktan

bir gün işte
o gözler
                -ah o gözler-    
bir süzüldü benden içeri
anladım
    senle olmayacak
                    -sensiz de olmaz-
kaçıp köşe kuytularda
    -yine içimde senle-

çekmişsin, gözlerinde kara çizgiler
ve bir bakmışsın
            kaydırmışsın altımdan yer denen yüzsüzlüğü
almışsın içimden tüm sızıları

yine senle dip köşelerde fısıltılar
    gülüyorsun, gözlerinden, ta içlerinden
ah o gülüşlerin
uzaklarından çağlıyor bilinmez turuncu günlerin 

aklını başına al
ya da sat

geçiyor günlerin

3 Haziran 2025 Salı

 yaralar kanatmak içindir


gözyaşından tuzlanmış dudaklarınla karış yarama

senin tüm kırgınlıklarını, benim tüm mahcubiyetlerimi 

    kalan zamanda bölüşelim

        -kalan az zamanda-

solmuş günlerden sofralar serelim binleri bölüştüğümüz soframıza

aramızdan sızmayan ayrılıklar

    yaralarımızdan sızsın

    

günün biri, binlerce saate bölünecek

zaman, sınırsız hızlarda geri dönüşsüz çağlarken

     binlerce parça saat, ta ciğerlerimize

        ta derinden yüreğimize

            tatsız acılar yaşatacak


ama zaman koşulsuz ilerlerken saçlarında

biliyoruz yaşamak ne

yeni şafaklar aldı körkara kuytuları

aydınlanan yüzün

-umudumdur-

güneşsiz ve gülüşsüz kalmasın

1 Haziran 2025 Pazar

güneş battı 
pencerende ışık yok

sokağından silinmiş adımlarımın izi
pek tanıdık değil artık bu yollar
    dönünce evini gördüğüm şu köşe pek uzak artık

günler uzamış ve güneş pek inat
-dayan 
        çığlıklarınla, dayan
                kör kuyulardan 
                        yankıyan 
                                sesler var-
duvarıma asılı kalmış günün solmuş son ışığı
ötelemek hüzünleri, bir dünya yükü
zul geliyor bir kuru tebessümü sunmak güngözü
çehremde bir abusluğun tembelliği hakim

üzgünüm
    seni de mutlu görmek isterdim

çaldım neşenden yine

kanadı yaram bir yılgın yolun sonundaki karanlıktan battı diken      tükenmiş günleri dökerken gözlerinden sen bilmezdin, ben de çok ağladım...