27 Haziran 2025 Cuma

 can yakan bir ses tonu nasip etmemiş bana Allah


Duydum 

     eski şarkılardan günler örmüşsün kendine

Ruhun çürümüş, geçmiş fotoğrafların yanık dünlerinde


Becerilemeyen onca işin kısır dönmeleriyle solmuş hüznüm

Bir fotoğrafsızlığın özlemiyle ben de yanmışım

Kayıp gitmiş onca ova ve bulut aşinalıklarımdan gayba

     ve tutmuş kolumdan yabancılığın beş parmağı


Kararmış geceler 

 yahut

     fotoğraflardan bana bakarken sen


Dallarda

     yanlış uzamış

          noktalayan virgüller ve hece aralarında onlarca ses 

Okumaya çalışmaktan seni, yorgun düşmüş başım

Aramız bakışsızlıktan bir yol

 

Sesimdeki acılığa kanat germe 

Sensin dillerden düşmeyen 

-ah bir düşsen-

Bir düşsen dillerden

     benim takatsiz omuzlarıma

Senle güneş batımsız kıyılarda can yakan oyunlar oynarız

Deniz, senden ilhamlarla küser aya

Binlerce şarkıdan silinir mehtap kelimesi

Kaybolur kayıkçılar deryada


Güneş doğum saatidir, bir adam çıkar 

     Eli kulağında başlar okumaya 

Sesi can yakar

Kuş uçumsuz köylerde özlemlerimi duyarım


14 Haziran 2025 Cumartesi

kalbim kaşınıyor

uzandım, sol mememden aşağı kaşıdım şöyle bir

ama ne mümkün ki o kaşıntı

    geçmedi

düşündüm neden geçmedi

daha da kaşıdım

inat ettim... daha da

sol yanım epey kızarık şimdi

kalbim kaşınıyor 

etimde açılacak yaraların habercisi


yarıldı gece ortadan ikiye

    -ki bilirsin, ortadan yarılmaların sonucu hep iki olur-

ne ay ne yıldız 

    ne karanlığıma ne korkularıma çare olmadı

adım adım sayıklarken ismini

kalbim kaşındı.

kaşıdım

adın çıktı hüzne

battım biraz daha gecenin karanlığına

ay elimden tutmadı

yıldızlar uzak ihtimâl

âh şimâlden esen rüzgâr

uzun zamanlar harelendi senden ayrı.

kımıldadıkça 

                        kalbim kaşındı


ne garpta ne cenupta

kurumuş dallara renk gelmedi

                                                   -sen-

                                                              canevimden çıktığından beri


az kaldı şafak söke

ben elimde bir tırmık

    kanata kanata kabuktan bir yarayı

aldım başımı senden âzâde çatlayan ellerimden tellere, saçlarından gördüğüm beliklere özenerek

    dert ördüm ilmek ilmek


çıkamam

                                             beni girdaplarcasına 

                 içinden

                                bu işin


arıymışım bir.

    dikenden medet ummuşum

esmer akşamüstlerinde kendime zehirden bir   

        sofra kurmuşum


kaşındı kalbim bir zamanlar bir zaman -ölçmediğimden süreyi malum-

kızardı güneş sol mememden aşağı kaynar sulardan ırak

yandı kandiller, hayâdan kurak kalmışlığın gölgesinde


kalbim kaşındı

    kelimelerin ilk anlamlarından yola çıkarken -sonlu çağrışımlar içinde kıvranmak kaydıyla-

limanlar arası

ya da

limonlar arası


boca ettim geceye şimâle batmış kutbun yıldızını

kutuplardan şimdi ekşi sular akar

dünyanın tam da burasında

    kösteksiz saatler durur ve kutuplaşmış ayılar bana bakar

-on dört bin kilometredir bu bakışın mesafesi-

kutuplardan şimdi ekşi sular akar
















7 Haziran 2025 Cumartesi

hiç bakmadığım gibi bakıyorum sana

ay ışığı vurmuş gece yarısı 
    gün görmüş batan güneşe nispet 
nice güzellikler telef etmiş gözlerimde
    bir ince yara gibi 
kılcal kılcal açıldın

bakışında bir ima var
bakışımda kaçış var
bir oyunun içinde ikimiz de çocuk
ama
ardımızda hayat artıklığı

şimdi sokul bana uzak uzak
içim ısınsın köşe bucak kaçmaktan

bir gün işte
o gözler
                -ah o gözler-    
bir süzüldü benden içeri
anladım
    senle olmayacak
                    -sensiz de olmaz-
kaçıp köşe kuytularda
    -yine içimde senle-

çekmişsin, gözlerinde kara çizgiler
ve bir bakmışsın
            kaydırmışsın altımdan yer denen yüzsüzlüğü
almışsın içimden tüm sızıları

yine senle dip köşelerde fısıltılar
    gülüyorsun, gözlerinden, ta içlerinden
ah o gülüşlerin
uzaklarından çağlıyor bilinmez turuncu günlerin 

aklını başına al
ya da sat

geçiyor günlerin

3 Haziran 2025 Salı

 yaralar kanatmak içindir


gözyaşından tuzlanmış dudaklarınla karış yarama

senin tüm kırgınlıklarını, benim tüm mahcubiyetlerimi 

    kalan zamanda bölüşelim

        -kalan az zamanda-

solmuş günlerden sofralar serelim binleri bölüştüğümüz soframıza

aramızdan sızmayan ayrılıklar

    yaralarımızdan sızsın

    

günün biri, binlerce saate bölünecek

zaman, sınırsız hızlarda geri dönüşsüz çağlarken

     binlerce parça saat, ta ciğerlerimize

        ta derinden yüreğimize

            tatsız acılar yaşatacak


ama zaman koşulsuz ilerlerken saçlarında

biliyoruz yaşamak ne

yeni şafaklar aldı körkara kuytuları

aydınlanan yüzün

-umudumdur-

güneşsiz ve gülüşsüz kalmasın

1 Haziran 2025 Pazar

güneş battı 
pencerende ışık yok

sokağından silinmiş adımlarımın izi
pek tanıdık değil artık bu yollar
    dönünce evini gördüğüm şu köşe pek uzak artık

günler uzamış ve güneş pek inat
-dayan 
        çığlıklarınla, dayan
                kör kuyulardan 
                        yankıyan 
                                sesler var-
duvarıma asılı kalmış günün solmuş son ışığı
ötelemek hüzünleri, bir dünya yükü
zul geliyor bir kuru tebessümü sunmak güngözü
çehremde bir abusluğun tembelliği hakim

üzgünüm
    seni de mutlu görmek isterdim

çaldım neşenden yine

kanadı yaram bir yılgın yolun sonundaki karanlıktan battı diken      tükenmiş günleri dökerken gözlerinden sen bilmezdin, ben de çok ağladım...